Anayasa
Mahkemesinin 14/1/2015 Tarihli ve E: 2014/116, K: 2015/4 Sayılı Kararı (5237
sayılı Türk Ceza Kanununun 272. maddesinin (6) numaralı fıkrasındaki İPTAL
hükmü hk.) (29.04.2015 t. 29341 s. R.G.) |
Anayasa Mahkemesi Başkanlığından:
Esas Sayısı : 2014/116
Karar Sayısı : 2015/4
Karar Tarihi: 14.1.2015
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : Erciş Asliye Ceza Mahkemesi (Çocuk
Mahkemesi Sıfatıyla)
İTİRAZIN KONUSU : 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 272. maddesinin (6) numaralı fıkrasının
"...süreli hapis cezasına mahkûmiyeti halinde, mahkûm olunan cezanın üçte
ikisi kadar hapis cezasına hükmolunur. " bölümünün Anayasamın 2. ve 38.
maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline karar verilmesi istemidir.
I- OLAY
Sanıklar hakkında yalan tanıklık suçundan açılan kamu davasında, itiraz
konusu kuralın Anayasa'ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için
başvurmuştur.
II- İTİRAZIN GEREKÇESİ
Başvuru kararının gerekçe bölümü şöyledir:
"A) Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 2 'ncı Maddesine Aykırılık;
İptali istenen Yasa maddesinin 'Hukuk Devleti İlkesi'ne aykırı olduğu
düşünülmektedir. Çünkü Cumhuriyetin temel nitelikleri arasında sayılan hukuk
devleti, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren,
eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni
kurup bunu geliştirerek sürdüren, hukuk güvenliğini gerçekleştiren, Anayasaya aykırı
durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, yargı
denetimine açık, yasaların üstünde Anayasa 'nın ve Yasakoyucunun da
bozamayacağı temel hukuk ilkeleri bulunduğu bilincinde olan devlettir. Bu
bağlamda, hukuk devletinde Yasakoyucu, yasaların yalnız Ânayasa 'ya değil,
evrensel hukuk ilkelerine de uygun olmasını sağlamakla yükümlüdür.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası 'mn 2 'nci maddesinde yer . alan hukuk
devletinin temel ilkelerinden birisi 'suç ve cezada belirlilik'tir. Bu ilkeye
göre, yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir
duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve
uygulanabilir olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfi uygulamalarına karşı
koruyucu önlem içermesi gerekir. Belirlilik ilkesi, hukuksal güvenlikle
bağlantılı olup birey hangi somut eylem ve olguya hangi hukuksal yaptırımın
veya sonucun bağlandığım, bunların idareye hangi müdahale yetkisini doğurduğum
bilmelidir. Birey ancak bu durumda kendisine düşen yükümlülükleri öngörebilir
ve davranışlarını belirler. Hukuk güvenliği, normların öngörülebilir olmasını,
bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de
yasal düzenlemelerde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını
gerekli kılar.
İptali istenen Yasa maddesi suç ve cezada belirlilik ilkesine aykırıdır.
Çünkü yalan tanıklık yapan kişi, bu eylemi gerçekleştirdiği sırada aleyhine
tanıklık yaptığı kişiyle ilgili yargılama devam etmekte ve bu kişinin hangi
yasa maddesinden ne kadar ceza alacağını öngörememektedir. Çünkü işlemekte
olduğu suçun yaptırımı bir başkasının gerçekleştirdiği başka bir eylemle ilgili
yargılamanın sonucuna sıkı sıkıya bağlıdır. Aleyhine tanıklık yaptığı kişinin
gerçekleştirdiği eylemin hangi yasa maddesini ihlal ettiğini, yargılama merci
tarafından bu fiil için yasada öngörülen ceza aralığından ne miktar ceza takdir
edileceğini ve hatta bu kişinin yargılama sürecindeki tavırları itibariyle
yargılama mercinin arttırım ve indirim hükümleri nazarında takdir yetkisini ne
şekilde kullanacağını bilememektedir.
Burada Yasakoyucu hukukun temel ilkelerine aykırı olarak yasama yetkisini
zımnen devretmiştir. Çünkü cezanın miktarı Yasakoyucu tarafından değil, bir
başkasının eylemi ve bu eylemle ilgili yargılama mercinin takdir ve
uygulamalarına terk edilmiştir.
İşte bütün bu nedenlerle, iptali istenen Yasa maddesi Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının 2 'nci maddesinde düzenlenen 'Hukuk Devleti İlkesi 'ne aykırıdır.
B) Türkiye Cumhuriyeti Anayasası 'nın 38 'nci Maddesine Aykırılık:
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası 'nın 38 'inci maddesi ile Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesinin 7 'nci maddesinde suç ve cezada yasallık ilkesi
düzenlenmiştir. Bu maddeye göre yasanın suç saymadığı bir eylemden dolayı kimse
cezalandırılamaz ve suç tarihinde yürürlükte bulunan yasada öngörülenden daha
ağır bir ceza verilemez. Suç ve cezada yasallık ilkesinin bir sonucu da, 5237
sayılı Yasa'nın 3 'üncü maddesinde yer verilen suç işleyen kişi hakkında
işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine
hükmolunacağıdır.
İptali istenen Yasa maddesine göre, fail kendi işlediği fiilin ağırlığına
göre değil, bir başkasının işlediği fiilin ağırlığına göre
cezalandırılmaktadır. Ceza miktarı, Yasakoyucu yerim bir başkasının işlemiş
olduğu fiilin ağırlığına ve hatta, bu fiile ilgili yargılama süreci ve yargı
mercinin takdir ve uygulamasına göre belirlenmektedir. Mesela; 5237 sayılı
Yasa'nın 106'ncı maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesi uyarınca
cezalandırılması istenen sanıkla ilgili yargılama merci, sanığın işlediği
fiilin ağırlığına göre 6 aydan 2 yıla kadar olan aralıkta bir ceza miktarı
belirleyecek; zincirleme suç, haksız tahrik, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı ve
cezada indirim yapılmasını gerektiren şahsi sebeplere göre uygulama yapacak:
sanığın geçmişi, sosyal ilişkileri ve yargılama sürecindeki tutumuna göre 5237
sayılı Yasa 'nın 62 'ncı maddesini uygulayacak ve sonuç cezaya ulaşacaktır.
Aynı örnekte, yargılama sırasında olumsuz tutumu nedeniyle 5237 sayılı Yasa
'nın 62 'nci maddesine göre indirim yapılmaması, yalan tanıklık yapan failin
alacağı cezayı arttıracaktır ki bunda yalan tanıklık yapan failin hiçbir etkisi
bulunmamakta, tamamen bir başkasının eylemine göre ceza almaktadır. Mesela, 6
ay süreli hapis cezası alan sanık aleyhine tanıklık yapan fail 4 ay hapis
cezası alacak, belki yargılama sürecinde iyi hali nedeniyle 5237 sayılı Yasa'mn
50'ncı maddesine göre hapis cezası adli para cezasına çevrildiğinde bu sefer
yalan tanıklık yapan fail 5237 sayılı Yasa'mn 272'nci maddesinin 8 'nci fıkrasına
göre 3 yıldan 7 yıla kadar cezalandırılacaktır.
İşte bütün bu nedenlerle, iptali istenen Yasa maddesi Türkiye Cumhuriyeti
Anayasası'nın 38'nci maddesi ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 7'nci
maddesine aykırıdır.
Mahkememizde görülmekte olan davada uygulama yeri bulunan ve Mahkememizce
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına aykırı olduğu düşünülen 5237 sayılı Yasa'nın
272 'nci maddesinin 6 ncı fıkrasının "...süreli hapis cezasına mahkûmiyeti
halinde, mahkûm olman cezanın üçte ikisi kadar hapis cezasına hükmolunur"
cümlesinin İPTALİNE,
Karar verilmesi, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası 'nın 9 'uncu maddesine göre
Türk Milleti adına yargı yetkisini kullanan bağımsız Erciş Asliye Ceza
Mahkemesi tarafından arz ve talep olunur. "
III- YASA METİNLERİ
A- İtiraz Konusu Yasa Kuralı
Kanun'un itiraz konusu kuralı da içeren "Yalan tanıklık" başlıklı
272. maddesi şöyledir:
"Madde 272- (1) Hukuka aykırı bir fil nedeniyle başlatılan bir
soruşturma kapsamında tanık dinlemeye yetkili kişi veya kurul önünde gerçeğe
aykırı olarak tanıklık yapan kimseye, dört aydan bir yıla kadar hapis cezası
verilir
(2) Mahkeme huzurunda ya da yemin ettirerek tanık dinlemeye kanunen yetkili
kişi veya kurul önünde gerçeğe aykırı olarak tanıklık yapan kimseye bir yıldan
üç yıla kadar hapis cezası verilir.
(3) Üç yıldan fazla hapis cezasını gerektiren bir suçun soruşturma veya
kovuşturması kapsamında yalan tanıklık yapan kişi hakkında iki yıldan dört yıla
kadar hapis cezasına hükmolunur.
(4) Aleyhine tanıklıkta bulunulan kişi ile ilgili olarak gözaltına alma ve
tutuklama dışında başka bir koruma tedbiri uygulanmışsa, yüklenen fiili
işlemediğinden dolayı hakkında beraat kararı veya kovuşturmaya yer olmadığına
dair karar verilmiş olması koşuluyla, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza
yarı oranında artırılır.
(5) Aleyhine tanıklıkta bulunulan kişinin gözaltına alınması veya
tutuklanması halinde; yüklenen fiili işlemediğinden dolayı hakkında beraat
kararı veya kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş olması koşuluyla;
yalan tanıklık yapan kişi, ayrıca kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçuna
ilişkin hükümlere göre dolaylı fail olarak sorumlu tutulur.
(6) Aleyhine tanıklıkta bulunulan kimsenin ağırlaştırılmış müebbet hapis
veya müebbet hapis cezasına mahkûmiyeti halinde, yirmi yıldan otuz yıla kadar
hapis cezasına; süreli hapis cezasına mahkûmiyeti halinde, mahkûm
olunan cezanın üçte ikisi kadar hapis cezasına hükmolunur.
(7) Aleyhine tanıklıkta bulunulan kimsenin mahkûm olduğu hapis cezasının
infazına başlanmış ise, altıncı fıkraya göre verilecek ceza yarısı kadar
artırılır.
(8) Aleyhine tanıklıkta bulunulan kişi hakkında hapis cezası dışında adlî
veya idari bir yaptırım uygulanmışsa; yalan tanıklıkta bulunan kişi, üç yıldan
yedi yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. "
B- Dayanılan Anayasa Kuralları
Başvuru kararında, Anayasa'nm 2. ve 38. maddelerine dayanılmıştır.
IV- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Haşim KILIÇ, Serruh KALELİ,
Alparslan ALTAN, Serdar ÖZGÜLDÜR, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Zehra Ayla PERKTAŞ,
25.6.2014 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında, dosyada eksiklik
bulunmadığından işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
V- ESASIN İNCELENMESİ
Başvuru kararı ve ekleri, Raportör Mustafa ÇAL tarafından hazırlanan işin
esasına ilişkin rapor, itiraz konusu yasa kuralı, dayanılan Anayasa kuralları
ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra
gereği görüşülüp düşünüldü:
A- Sınırlama Sorunu
Anayasamın 152. ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanun'un 40. maddesine göre, Anayasa Mahkemesine itiraz
yoluyla yapılacak başvurular itiraz yoluna başvuran mahkemenin bakmakta olduğu
davada uygulayacağı yasa kuralı ile sınırlıdır.
İtiraz yoluna başvuran Mahkeme tarafından 5237 sayılı Kanun'un 272.
maddesinin (6) numaralı fıkrasının "... süreli hapis cezasına
mahkûmiyeti halinde, mahkûm olunan cezanın üçte ikisi kadar hapis cezasına
hükmolunur. " bölümünün tamamının iptali istenilmiş olmakla
birlikte anılan bölümde yer alan "...hükmolunur. "
sözcüğü 272. maddenin (6) numaralı fıkrasının tamamı için geçerli olan ortak
bir hüküm niteliğindedir. Bu nedenle esasa ilişkin incelemenin "...süreli
hapis cezasına mahkûmiyeti halinde, mahkûm olman cezanın üçte ikisi kadar hapis
cezasına... " ibaresi ile sınırlı olarak yapılması gerekir.
B- Anayasa'ya Aykırılık Sorunu
Başvuru kararında, yalan tanıklık yapan kişinin bu eylemi gerçekleştirdiği
sırada aleyhine tanıklık yaptığı kişi hakkında yargılamanın devam etmekte
olduğu ve bu kişinin ne kadar ceza alacağının bilinmediği, bu bağlamda yalan
tanıklık suçunun failinin bu suçu işlerken alacağı cezayı öngöremediği, ayrıca
kural uyarınca kişinin kendi işlediği fiilin ağırlığına göre değil, bir
başkasının işlediği fiilin ağırlığına göre cezalandırılmakta olduğu, ceza
miktarının yargılama süreci ve yargı merciinin takdir ve uygulamasına göre
belirlendiği, örnek olarak yalan tanıklık neticesinde 6 ay hapis cezası alan
sanık aleyhine tanıklık yapan failin itiraz konusu kural uyarınca 4 ay hapis
cezası ile cezalandırılması gerekecek iken, yargılama sürecinde aleyhine
tanıklık yapılan sanığın iyi hâili olması durumunda hükmedilen 6 aylık hapis
cezasının paraya çevrilmesi hâlinde aleyhe tanıklık yapan failin Kanun'un 272.
maddesinin (8) numaralı fıkrası uyarınca 3 yıldan 7 yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılmasının söz konusu olacağı, bu hâliyle düzenlemenin öngörülebilir
ve belirli olmadığı belirtilerek kuralın, Anayasa'nın 2. ve 38. maddelerine
aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Kanun'un yalan tanıklık suçunun düzenlendiği 272. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında, mahkeme huzurunda ya da yemin ettirerek tanık dinlemeye kanunen
yetkili kişi veya kurul önünde gerçeğe aykırı olarak tanıklık yapan kimseye bir
yıldan üç yıla kadar hapis cezası verileceği öngörülmüşken, suçun nitelikli
hâllerinden olan aleyhine tanıklıkta bulunulan kimsenin yalan tanıklık
neticesinde hapis cezasıyla cezalandırılmasının düzenlendiği (6) numaralı
fıkrasında, aleyhine tanıklıkta bulunulan kimsenin süreli hapis cezasına
mahkûmiyeti hâlinde, sanığın mahkûm olunan cezanın üçte ikisi kadar hapis
cezasıyla cezalandırılacağı hükme bağlanmıştır.
Kanun'un 49. maddesinin (1) numaralı fıkrasında, süreli hapis cezasının
kanunda aksi belirtilmeyen hâllerde bir aydan az, yirmi yıldan fazla
olamayacağı belirtilmiş; (2) numaralı fıkrasında ise hükmedilen bir yıl veya
daha az süreli hapis cezası, kısa süreli hapis cezası olarak ifade edilmiştir.
Anayasa'nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, insan haklarına
dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, eylem ve işlemleri hukuka
uygun olan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek
sürdüren, Anayasa'ya aykırı durum ve tutumlardan kaçman, hukuku tüm devlet
organlarına egemen kılan, Anayasa ve kanunlarla kendini bağlı sayan, yargı
denetimine açık olan devlettir.
Hukuk devletinde, ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirlerine ilişkin
kurallar, ceza hukukunun ana ilkeleri ile Anayasamın konuya ilişkin kuralları
başta olmak üzere, ülkenin sosyal, kültürel yapısı, etik değerleri ve ekonomik
hayatın gereksinmeleri göz önüne alınarak saptanacak ceza siyasetine göre
belirlenir. Kanun koyucu, cezalandırma yetkisini kullanırken toplumda hangi eylemlerin
suç sayılacağı, bunun hangi tür ve ölçüdeki ceza yaptırımı ile karşılanacağı,
nelerin ağırlaştırıcı veya hafifletici sebep olarak kabul edilebileceği
konularında takdir yetkisine sahip olmakla birlikte, bu yetkisini kullanırken
suç ve ceza arasındaki adil dengenin korunmasını ve öngörülen cezanın,
cezalandırmada güdülen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını da dikkate
almak zorundadır. Suç ve ceza arasında adalete uygun bir oranın bulunup
bulunmadığının saptanmasında o suçun toplumda yarattığı infial ve etki, kişiler
üzerinde oluşturduğu tehlike, zarar görenin kişiliği ile ona verilen zararın
azlığı veya çokluğu, işlenme oranındaki azalma veya artış gibi faktörlerin de
dikkate alınması gerekir.
Kanun koyucu, yalan tanıklık suçunun temel şekli ile nitelikli hâllerini
düzenlerken yalan tanıklık sonucunda mağdurun uğradığı zararın ağırlığını ve
mağdur hakkında uygulanan yaptırım miktarını ve türünü dikkate alabilir.
Nitekim 272. maddenin (3) ila (8) numaralı fıkralarında, fiilin temel
biçimlerini oluşturan ilk iki fıkraya nazaran cezanın ağırlaştırılmasını
gerektiren nitelikli hâlleri düzenlenmiştir. Buna karşın, itiraz konusu kuralın
yer aldığı (6) numaralı fıkrada, aleyhine yalan tanıklık yapılan kişinin süreli
hapis cezasına mahkûmiyeti hâlinde sanık için öngörülen cezalandırma yöntemi
hakkaniyete aykırı sonuçlara yol açmaktadır. Yalan tanıklık suçunun temel şekli
olarak, 272. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, mahkeme huzurunda ya da yemin
ettirerek tanık dinlemeye kanunen yetkili kişi veya kurul önünde gerçeğe aykırı
olarak tanıklık yapan kimsenin bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılması öngörülmüş iken, suçun nitelikli hâllerinden birinin
düzenlendiği maddenin (6) numaralı fıkrasında, aleyhine tanıklıkta bulunulan
kimsenin yargılanıp süreli hapis cezasına mahkûmiyeti hâlinde, yalan tanıklık
failinin söz konusu cezanın üçte ikisi kadar hapis cezası ile cezalandırılması
öngörülmüştür. Bu durum ise suçun nitelikli hâlinin, aleyhine tanıklıkta
bulunulan kimsenin mahkûm olduğu hapis cezasının süresine bağlı olarak, suçun
temel şekline oranla daha hafif bir şekilde cezalandırılmasına yol açmaktadır.
Aleyhine tanıklıkta bulunulan kimsenin kısa süreli hapis cezasına mahkûmiyeti
hâlinde daha belirgin olarak ortaya çıkan bu durum, ceza adaletinin sağlanması
bakımından adil olmayan sonuçlara sebep olmakta ve bu yönüyle kuralda, kanun
koyucunun ceza siyasetini belirleme konusunda sahip olduğu takdir yetkisini
kullanırken göz önünde tutması gereken adalet ve hakkaniyet ilkelerine uyarlık
bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kural Anayasa'nın 2. maddesine
aykırıdır. İptali gerekir.
Nuri NECİPOĞLU bu görüşe katılmamıştır.
Kuralın, Anayasa'nm 2. maddesine aykırı görülerek iptal edilmesi nedeniyle
Anayasa'nm 38. maddesi yönünden ayrıca incelenmesine gerek görülmemiştir.
VI- İPTAL KARARININ YÜRÜRLÜĞE GİRECEĞİ GÜN SORUNU
Anayasa'nm 153. maddesinin üçüncü fıkrasında, "Kanun, kanun hükmünde
kararname veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ya da bunların hükümleri,
iptal kararlarının Resmi Gazetede yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkar.
Gereken hallerde Anayasa Mahkemesi iptal hükmünün yürürlüğe gireceği tarihi
ayrıca kararlaştırabilir. Bu tarih, kararın Resmi Gazetede yayımlandığı günden
başlayarak bir yılı geçemez." denilmekte, 6216 sayılı Kanun'un 66.
maddesinin (3) numaralı fıkrasında da bu kural tekrarlanmaktadır.
26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 272. maddesinin (6)
numaralı fıkrasında yer alan "... süreli hapis cezasına mahkûmiyeti
halinde, mahkûm olunan cezanın üçte ikisi kadar hapis cezasına...."
ibaresinin iptal edilmesi nedeniyle doğacak hukuksal boşluk kamu yararını ihlal
edecek nitelikte görüldüğünden, Anayasa'nm 153. maddesinin üçüncü fıkrası ile
6216 sayılı Kanun'un 66. maddesinin (3) numaralı fıkrası gereğince bu ibareye
ilişkin iptal hükmünün kararın Resmî Gazete'de yayımlanmasından başlayarak altı
ay sonra yürürlüğe girmesi uygun görülmüştür.
VII- SONUÇ
26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 272. maddesinin (6) numaralı fıkrasında
yer alan;
A- " ...süreli hapis cezasına mahkûmiyeti halinde, mahkûm olunan
cezanın üçte ikisi kadar hapis cezasına hükmolunur. " bölümüne ilişkin
esas incelemenin, "...süreli hapis cezasına mahkûmiyeti halinde, mahkûm
olunan cezanın üçte ikisi kadar hapis cezasına... " ibaresi ile sınırlı
olarak yapılmasına, OYBİRLİĞİYLE,
B- "...süreli hapis cezasına mahkûmiyeti halinde, mahkûm olunan
cezanın üçte ikisi kadar hapis cezasına... " ibaresinin Anayasa'ya aykırı
olduğuna ve İPTALİNE, Nuri NECİPOĞLU'nun karşıoyu ve OYÇOKLUGUYLA, iptal
hükmünün, Anayasa'mn 153. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun'un
66. maddesinin (3) numaralı fıkrası gereğince, KARARIN RESMÎ GAZETE'DE
YAYIMLANMASINDAN BAŞLAYARAK ALTI AY SONRA YÜRÜRLÜĞE GİRMESİNE, OYBİRLİĞİYLE,
14.1.2015 tarihinde karar verildi.
Başkan |
Başkanvekili |
Başkanvekili |
||||
Haşim
KILIÇ |
Serruh
KALELİ |
Alparslan
ALTAN |
||||
|
|
|
||||
Üye |
Üye |
Üye |
||||
Serdar
ÖZGÜLDÜR |
Osman
Alifeyyaz PAKSÜT |
|
||||
|
|
|
||||
Üye |
Üye |
Üye |
||||
Burhan
ÜSTÜN |
Engin
YILDIRIM |
Nuri
NECİPOĞLU |
||||
|
|
|
||||
Üye |
Üye |
Üye |
||||
Hicabi
DURSUN |
Celal
Mümtaz AKINCI |
Erdal
TERCAN |
||||
|
|
|
||||
|
Üye |
|
Üye |
|
||
|
Muammer
TOPAL |
|
Zühtü
ARSLAN |
|
||
|
|
|
|
|
||
|
Üye |
|
Üye |
|
||
|
M. Emin
KUZ |
|
Hasan
Tahsin GÖKCAN |
|
||
Esas Sayısı : 2014/116
Karar Sayısı: 2015/4
MUHALEFET ŞERHİ
5237 sayılı TCK'nın 272. maddesi, gerekçesinde belirtildiği gibi yalan
tanıklık suçunu tanımlamaktadır. Birinci fıkraya göre hukuka aykırı bir fiil
nedeniyle başlatılan bir soruşturma kapsamında tanık dinlemeye yetkili kişi
veya kurul önünde gerçeğe aykırı olarak tanıklık yapılması, bu suçun temel
şeklini oluşturmaktadır. Suçun temel şekli açısından tanık dinlemeye yetkili
kişi veya kurulun yemin verdirmeye yetkisi bulunmamaktadır. İkinci fıkraya göre
ise, yalan tanıklık suçunun mahkeme huzumnda ya da yemin ettirerek tanık
dinlemeye kanunen yetkili kişi veya kurul önünde işlemesi halinde cezalandırma
öngörülmektedir. Maddenin dört ila sekizinci fıkralarında yalan tanıklık sonucu
meydana gelen neticelere göre fiil hakkındaki cezanın ne surette tertip
edileceği gösterilmektedir.
Suçun maddi unsuru yalan söyleyerek veya tanıklığın konusunu oluşturan
hususlar hakkındaki bilgiyi bilerek, kısmen veya tamamen saklamak, gerçeği
inkar etmektir. Tanık, tanıklığı ile ilgili olarak bilgisini veya gördüğünü tam
olarak açıklamakla yükümlüdür.
Kanun koyucu, madde ile yalan tanıklık suçunun temel şekli ve nitelikli
halleri ile failin cezalandırılmasında esas alman özellikleri düzenlerken yalan
tanıklık sonucunda mağdurun uğradığı zararın ağırlığım ve mağdur hakkında
uygulanan yaptırım miktarını ve türünü de dikkate almaktadır. Maddenin altıncı
fıkrası, aleyhine tanıklıkta bulunmadan dolayı bir kimsenin süreli hapis
cezasına mahkumiyeti halinde mahkum olunan cezanın üçte ikisi
kadar (üçte ikisine kadar değil) hapis cezasıyla cezalandırılması
sağlanmaktadır.
Maddenin ikinci fıkrası ise henüz ortada bir mahkumiyet hükmünün
olmaması halinde yalan tanıklıkta bulunan fail cezalandırılmaktadır.
Dolayısıyla altıncı fıkra ile karşılaştırılması mümkün değildir.
İtiraz konusu kuralda, suç ile ceza arasında bir denge mevcut olup, adalet
duygularını zedeleyen bir durumun ortaya çıkmasına neden olmamaktadır. Yalan
tanıklık suçunun mahkeme huzurunda ya da yemin ettirerek tanık dinlemeye
kanunen yetkili kişi veya kurul önünde gerçeğe aykırı olarak tanıklık yapan
kimseye öngörülen ceza miktarı ile suçun nitelikli hali olan aleyhine
tanıklıkta bulunan kimsenin süreli hapis cezası ile mahkumiyeti halinde
öngörülen ceza miktarı arasında kanun koyucunun takdirinde olan bir orantının
bulunduğu anlaşılmaktadır. İtiraz konusu kuralın hukuk devletinde olması
gereken adalet ve hakkaniyet ilkeleriyle bağdaştığı düşüncesinde olduğumdan
Anayasa'nın 2. maddesine aykırı değildir. Bu nedenlerle çoğunluğun kararına
katılamadım.
|
Üye |
|
Nuri
NECİPOĞLU |