Anayasa
Mahkemesi Başkanlığından:
Üyeler: Serdar ÖZGÜLDÜR Osman
Alifeyyaz PAKSÜT
Raportör: Selami ER
Başvurucu: Akel Gıda Sanayi ve
Ticaret A.Ş.
Temsilci: Nafı DAYI
Vekili: Av. Gülten Sevil ÖZTÜRK
1.
Başvurucu, ihtirazi kayıtla verdiği gümrük beyannameleri üzerine fazladan
tahakkuk ettirilerek ödenen gümrük ve katma değer vergilerinin faiziyle
birlikte geri verilmesi istemiyle açmış olduğu davalarda, mahkemece fazladan
tahsil edilen kısmın iadesine karar verilmesine rağmen faiz isteminin
reddedilmesinin mülkiyet hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
2. Başvuru,
20/12/2012 tarihinde İstanbul 18. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla
yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde
Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci
Bölüm Birinci Komisyonunca, 31/10/2013 tarihinde kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine
karar verilmiştir.
4. Bölüm
Başkanı tarafından 29/5/2014 tarihinde kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin
birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına
gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Adalet
Bakanlığının 21/7/2014 tarihli görüş yazısı, 7/8/2014 tarihinde başvurucuya
tebliğ edilmiş, ancak başvurucu vekili Adalet Bakanlığı görüşüne karşı
beyanlarını yasal süresi içinde ibraz etmemiştir.
6. Başvuru formu ve ekleri ile ilgili dava
dosyasında yer aldığı şekliyle olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, yurt dışından getirdiği emtianın
beyanname tescil işlemlerini tamamlayarak ithalatını gerçekleştirmek amacıyla
8. Başvurucu, bu suretle idare tarafından fazla
tahakkuk ettirilerek tahsil edilen fark kıymete isabet eden vergi kısmının
iadesi istemiyle her bir beyannameye ilişkin olarak önce Bandırma Gümrük
Müdürlüğüne düzeltme başvurusu yapmış, bahsedilen idarenin başvuruları reddi
üzerine
9. İdarece taleplerinin reddedilmesi üzerine
başvurucu,
10. Mersin 1. Vergi Mahkemesi, 8/1/2008 tarih
ve E.2007/298, K.2008/13; 21/2/2008 tarihli E.2007/974, K.2008/164; 10/10/2008
tarih ve E.2007/698, K.2008/896; E.2007/699, K.2008/897; E.2007/700,
K.2008/898; E.2007/701, K.2008/899; E.2007/702, K.2008/900; E.2007/703,
K.2008/901; 13/10/2008 tarih ve E.2008/95, K.2008/908; E.2008/94, K.2008/907;
31/10/2008 tarih ve E.2008/377, K.2008/1005; E.2008/378, K.2008/1006;
E.2008/430, K.2008/1007; E.2008/431, K.2008/1008; 26/11/2008 tarih ve
E.2008/242, K.2008/1116; E.2008/243, K.2008/1117 sayılı kararlarında davalı
idarece, belirtilen satış bedelinin gerçek olup olmadığına dair herhangi bir
somut tespit bulunmaksızın ticari bir değeri bulunmayan ve teklif niteliğinde
olan proforma faturada referans olarak kabul edilen fiyatın esas alınarak vergi
tahakkuk ettirilmesine hukuken imkân bulunmadığı gerekçesiyle davanın kısmen
kabulüne, davalı idarenin işlemlerinin iptaline; faiz istemlerinin ise 4458
sayılı Gümrük Kanunu’nun 216. maddesine göre yetkili idareler tarafından gümrük
vergileri ile bunların ödenmelerine bağlı olarak tahsil edilmiş gecikme
faizinin veya gecikme zammının geri verilmesinde idarece faiz ödenmeyeceği
kurala bağlandığından reddine karar vermiştir.
11. Başvurucu, Mersin
1. Vergi Mahkemesinin söz konusu kararları üzerine
temyiz yoluna başvurmuştur. Temyiz incelemesini yapan
Danıştay 7. Dairesi, ilk derece mahkemesinin gerekçesinin uygun görüldüğü
gerekçesiyle 17/11/2011 tarih ve E.2009/2314, K.2011/7741; E.2008/2801,
K.2011/7758; E.2008/2003, K.2011/7757;
E.2008/7253,
K.2011/7760;
E.2008/7268, K.2011/7766;
E.2008/7252, K.2011/7759; E.2008/7254,
K.2011/7761;
E.2008/7255, K.2011/7762;
E.2008/7256, K.2011/7763; E.2008/7267,
K.2011/7765;
E.2008/7266, K.2011/7764;
E.2009/2316, K.2011/7743; E.2009/2313,
K.2011/7740;
E.2009/2315, K.2011/7742;
E.2009/1505, K.2011/7768;
E.2009/1504,
K.2011/7767 sayılı kararlarıyla temyiz istemlerini oy
çokluğuyla reddetmiştir. Karşı oy gerekçelerinde idarece gerçekleştirilen
hukuka aykırılığın hizmet kusuru olduğu ve hizmet kusurundan doğan zararların
Anayasa’nın 125. maddesine göre idarece karşılanması gerektiği, ayrıca 4458
sayılı Kanunun 216. maddesinin yargı kararı ile iade edilen vergileri
kapsamadığı belirtilmiştir.
12. Başvurucu, Danıştay aynı
Dairesinin söz konusu kararları üzerine karar
düzeltme yoluna başvurmuş ve aynı Daire 28/9/2012 tarih ve
E.2012/4398, K.2012/4084;
E.2012/4401,
K.2012/4094;
E.2012/4400,
K.2012/4085; E.2012/5541, K.2012/4109;
E.2012/5542, K.2012/4110; E.2012/5475,
K.2012/4114;
E.2012/5476, K.2012/4118;
E.2012/5544,
K.2012/4119; E.2012/5539,
K.2012/4107; E.2012/5543,
K.2012/4113;
E.2012/5477, K.2012/4120;
E.2012/5479, K.2012/4115;
E.2012/5478, K.2012/4112;
E.2012/5480, K.2012/4117; E.2012/5540, K.2012/4108;
E.2012/4399, K.2012/4090 sayılı kararlarıyla karar düzeltme taleplerini de oy
çokluğuyla reddetmiştir. Kararlar aynı tarihte kesinleşmiştir.
13. Anılan kararlar, başvurucuya
8/12/2012 tarihinde tebliğ edilmiştir.
14. Başvurucu, 20/12/2012 tarihinde
bireysel başvuruda bulunmuştur.
B.
İlgili Hukuk
15. 27/10/1999 tarih ve 4458 sayılı
Gümrük Kanunu’nun 216. maddesi şöyledir:
‘Yetkili idareler tarafından, gümrük vergileri ile bunların
ödenmelerine bağlı olarak tahsil edilmiş gecikme faizinin veya gecikme zammının
geri verilmesinde idarece faiz ödenmez. Ancak, geri verme kararının alındığı
tarihten itibaren üç ay içerisinde idarece sözkonusu kararın uygulanmaması
halinde, ilgilinin talebi üzerine, üç aylık sürenin bitiminden itibaren faiz
ödenir. Bu faiz, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun
tecil faizine ilişkin hükümlerine göre hesaplanır. "
16. Anayasa Mahkemesinin 22/5/2014
tarih ve E.2013/104, K.2014/96 sayılı kararının sonuç kısmı şöyledir:
"27.10.1999 günlü, 4458 sayılı Gümrük Kanunu ’nun 216.
maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve
İPTALİNE, 22.5.2014 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi. ’’
17. 4/1/1961 tarih ve 213 sayılı
Vergi Usul Kanunu’nun 112. maddesinin 31/05/2012 tarih ve 6322 sayılı Kanunla
değiştirilen 4. fıkrası şöyledir:
"Fazla veya yersiz olarak tahsil edilen vergiler,
fazla veya yersiz tahsilatın mükelleften kaynaklanması halinde düzeltmeye dair
müracaat tarihi, diğer hallerde verginin tahsili tarihinden düzeltme fişinin
mükellefe tebliğ edildiği tarihe kadar geçen süre için aynı dönemde 6183 sayılı
Kanuna göre belirlenen tecil faizi oranında hesaplanan faiz ile birlikte, 120
nci madde hükümlerine göre mükellefe red ve iade edilir. "
18. 12/1/2011 tarih ve 5510 sayılı
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 17/04/2008 tarih ve 5754
sayılı Kanunla değişik 89. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
" Yanlış veya yersiz alınmış olduğu tespit edilen
primler, alındıkları tarihten on yıl geçmemiş ise, hisseleri oranında
işverenlere, sigortalılara, isteğe bağlı sigortalılara veya genel sağlık
sigortalılarına veya hak sahiplerine kanunî faizi ile
birlikte geri verilir. Kanunî faiz, primin Kuruma
yatırıldığı tarihi takip eden ay
başından, iadenin yapıldığı ayın başına kadar geçen süre
için hesaplanır. Ancak
Borçlar Kanununun 65 inci maddesi hükmü saklıdır. "
IV.
İNCELEME VE GEREKÇE
19. Mahkemenin 25/2/2015
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 20/12/2012 tarih ve 2013/28
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A.
Başvurucunun İddiaları
20. Başvurucu, hizmet kusuru
oluşturan hukuka aykırı vergilendirme işlemlerinden doğan zararların işlemi
yapan idare tarafından karşılanmasının Anayasa’nın 125. maddesinin son
fıkrasında yer alan idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle
yükümlü olması kuralı ve hukuk devleti ilkesinin gereği olduğunu; ayrıca Gümrük
Kanunu’nun 216. maddesinde yetkili idareler tarafından gümrük vergileri ile
bunların ödenmesine bağlı olarak tahsil edilmiş gecikme faizi ve gecikme
zammının geri verilmesinde idare tarafından faiz ödenmeyeceği kuralının
yalnızca yetkili idareler tarafından alınmış bir geri verme kararı bulunduğunda
söz konusu olduğunu, yargı kararı sonucu ilgilisine iade edilmesine karar
verilen vergileri kapsamadığını belirterek faiz isteminin reddedilmesinin
Anayasa’da güvence altına alınan mülkiyet hakkını ihlal ettiğini iddia etmekte
ve iadeleri yapılan vergi miktarına, fazladan tahsilâtın yapıldığı günden
iadenin yapıldığı tarihe kadar amme alacaklarına uygulanan faiz oranında
işleyecek faizin bilirkişi aracılığıyla tespit edilerek ödenmesine karar
verilmesini talep etmektedir.
B.
Değerlendirme
21. Başvurucu, somut
başvuruya konu fazladan ödenen vergilerin faiziyle iadesi talepli davasıyla
ilgili yukarıda sıralanan şikâyetleri nedeniyle Anayasa’nın 125. ve 35.
maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Anayasa
Mahkemesi, başvurucuların ihlal iddialarına ilişkin nitelendirmesi ile bağlı
olmayıp, somut dava ve buna bağlı olayların özelliklerine göre olay ve
olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder.
22. Başvurucudan gümrük
müdürlüğünce fazla vergi tahsil edildiği, açtığı dava sonunda yapılan iadelere
4458 sayılı Kanunu’nun 216. maddesi nedeniyle ve Mahkeme kararıyla faiz
ödenmediği, bu nedenle başvurucuya faiz ödemesiyle ilgili uygulamada bir kamu
müdahalesi bulunduğu açıktır. Başvurucunun fazladan ödenen vergilerin iadesi
talepli davada iadelerin faizsiz yapılmasından şikâyetçi olduğu
anlaşılmaktadır. Bu nedenle Mahkeme kararının kesinleşmesi ile kendisi için bir
alacağa dönüşen fazladan ödenen bedellerin iadesiyle ilgili sorun mülkiyet
hakkı kapsamında incelenmiştir.
1.
Kabul Edilebilirlik Yönünden
23. Başvurucunun mülkiyet
hakkının ihlal edildiği yönündeki şikâyetleri açıkça dayanaktan yoksun olmadığı
gibi bu şikâyetler için diğer kabul edilemezlik nedenlerinden herhangi biri de
bulunmamaktadır. Bu nedenle, başvuruya ilişkin olarak kabul edilebilirlik
kararı verilmesi gerekir.
2.
Esas Yönünden
24. Başvurucu, ihtirazi
kayıtla verdiği gümrük beyannameleri üzerine fazladan tahakkuk ettirilerek ödenen
gümrük ve katma değer vergilerinin faiziyle birlikte geri verilmesi istemiyle
açmış olduğu davalarda, Mahkemece faiz isteminin reddedilmesinin mülkiyet
hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
25. Adalet Bakanlığı görüş
yazısında, AİHM kararlarında fazla ödenen vergi iadelerinin faizsiz yapılması
halinde ihlal kararı verilebildiği, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne
(Sözleşme) Ek (1) No.lu Protokol’ün vergi konusunda devletlere geniş takdir
yetkisi sağladığı, bununla birlikte bu amaçla yapılan müdahalelerin de ölçülü
olması ve paranın enflasyon karşısındaki değerinin korunması gerektiği ve
Anayasa’nın 35. maddesine ilişkin şikâyet incelenirken bu hususların göz önünde
bulundurulması gerektiği yönünde beyanda bulunulmuştur.
26. Anayasa’nın "Mülkiyet Hakkı"
kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı
olamaz."
27.
Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi
şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın
yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve
ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna,
demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük
ilkesine aykırı olamaz. "
28. Sözleşme’ye Ek (1) No.lu
Protokol'ün "Mülkiyetin
korunması" kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:
"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk
dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak
kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun
genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına
uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların
veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları
uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez. "
29. Anayasa’nın 35. maddesi ve (1)
No.lu Protokol’ün 1. maddesi benzer düzenlemelerle mülkiyet hakkına yer
vermiştir. Her iki düzenleme de üç kural ihtiva etmektedir. Sözleşme’nin ilk
cümlesi herkese mülkünden barışçıl yararlanma hakkı verirken Anayasa daha geniş
manada mülkiyet hakkını tanımaktadır. Düzenlemelerin ikinci cümleleri ise
kişilerin hangi koşullarda mülkünden yoksun bırakılabileceğini ya da kişilere
ait mülkiyetin hangi koşullarla sınırlandırılabileceğini hüküm altına
almaktadır.
30. Her iki düzenlemenin üçüncü
cümleleri ise mülkiyetin kullanımının kontrolü ya da düzenlenmesine ilişkindir.
Anayasa’nın 35. maddesinin son fıkrası mülkiyet hakkının kullanımının toplum
yararına aykırı olamayacağı şeklinde hakkın kullanımına ilişkin genel bir İlkeye
yer verirken, Sözleşme’ye Ek (1) No.lu Protokol’ün birinci maddesinin ikinci
fıkrası devletlere mülkiyeti kamu yararına düzenleme ile vergiler ve diğer
katkılar ile cezaların tahsili konusunda gerekli gördükleri yasaları uygulama
konusundaki haklarını saklı tutarak taraf devletlerin genel yarara uygun olarak "mülkiyetin kullanımını
kontroH yetkisine sahip
olduklarını kabul etmektedir. Bununla beraber Anayasa’nın birçok maddesi ilgili
olduğu hususta devlete mülkiyetin kullanımının kontrolü ya da düzenleme yetkisi
vermektedir.
31. AİHM’ne göre ikinci ve üçüncü
kurallar, mülkiyetten barışçıl yararlanma ilkesi şeklinde ifade edilen birinci
kuralın özel görünüm şekilleri olup, bu nedenle genel nitelikli birinci kural
ışığında yorumlanmaları gerekmektedir(James ve Diğerleri/Birleşik Krallık [GK], B. No: 8793/79, 21/2/1986, §
37).
32. Somut başvuruya konu davada
başvurucu yurt dışından ithal ettiği emtianın beyannamelerini tescil ettirmek
istemiş, İdarenin ithal edilen malların satış faturalarındaki fiyat yerine
Tebliğ’de belirtilen fiyata göre tescil işlemlerini yapacağını belirtmesi
üzerine tescil anında idarece belirlenen fiyat üzerinden hesaplanan 16
beyannameyi itirazı kayıt düşerek tescil ettirmiş ve tahakkuk eden gümrük ve
katma değer vergilerini ödemiştir. Başvurucu daha sonra Mahkemeden ödediği
verginin ödemesi gereken vergiden fazla olduğu gerekçesiyle fazla ödediği
vergilerin faiziyle iadesini talep etmiştir. Mahkeme 2008 yılında verdiği
kararlarla davalı idarece, belirtilen satış bedelinin gerçek olup olmadığına
dair herhangi bir somut tespit bulunmaksızın ticari bir değeri bulunmayan ve
teklif niteliğinde olan proforma fatura ile referans olarak kabul edilen
fiyatın esas alınarak vergi tahakkuk ettirilmesine hukuken imkân bulunmadığı
gerekçesiyle davayı kısmen kabul etmiş ve fazla ödenen vergilerin iadesine
karar vermiştir. Bu kararlar Danıştay’ın onama ve karar düzeltmeyi ret
kararları ile kesinleşmiştir.
33. Başvurucunun yapmış olduğu
ödemelerden emtianın alış fiyatı ile Tebliğ’de belirtilen fiyatlar arasındaki
farka tekabül eden kısmın fazla ve yersiz alındığı Mahkeme kararlarıyla
kesinleşmiştir. Alınmaması gerektiği halde tahsil edilen bedellerin bu
husustaki mahkeme kararı kesinleştikten sonra ödenmesi gereken vergi ile ilgisi
kalmamış ve devlet için borç, başvurucu için alacak haline dönüşmüştür. Bu
durumda mülkiyet hakkı yönünden yapılan incelemenin vergilerin tahsilini de
kapsayan mülkiyetin kullanımının kontrolü yönünden değil, 1 No.lu Protokol’de
ifade edildiği şekliyle bireylerin mülklerinden barışçıl yararlanmaları hakkı
veya Anayasa’da ifade edildiği şekliyle bireylere tanınan geniş anlamda
mülkiyet hakkı kapsamında yapılması gerekmektedir.
34. Nitekim Anayasa Mahkemesinin
213 sayılı Kanunu'nun 112. maddesine 4369 sayılı Kanun'un 2. maddesi ile
eklenen (4) numaralı fıkrada yer alan fazla veya yersiz tahsil edilen
vergilerin iadesine mahkemece karar verildikten üç ay sonra halen ödenmemesi
halinde faiz ödeneceğine dair hükmü iptal ettiği 10/2/2011 tarih ve E.2008/58,
K.2011/37 sayılı kararında; "Vergi,
devletin vatandaşlardan kamu gücüne dayalı ve karşılıksız tahsil ettiği bedel
olsa da idarece yapılmış olan vergi tahsilâtının fazla veya yersiz olduğu
tespit edildikten sonra bu tahsilât, mükellefler için bir 'alacak' haline
gelmektedir.'1'1 ifadesiyle
idarelerin vergi adıyla fazla veya yersiz tahsil ettikleri bedellerin, bu
konudaki mahkeme hükmü ile devlet için borç, bireyler için alacağa dönüştüğü
kabul edilmiştir.
35. Anayasa ve AİHS’nin ortak
koruma alanında yer alan mülkiyet hakkı, mevcut mal, mülk ve varlıkları koruyan
bir güvencedir. Bir kişinin hâlihazırda sahibi olmadığı bir mülkün, mülkiyetini
kazanma hakkı, kişinin bu konudaki menfaati ne kadar güçlü olursa olsun Anayasa
ve Sözleşme'yle korunan mülkiyet kavramı içerisinde değildir. Bu hususun
istisnası olarak belli durumlarda, bir "ekonomik
değer" veya icrası mümkün bir "alacağı" elde
etmeye yönelik "meşru
bir beklenti", Anayasa'nın ve Sözleşme'nin ortak koruma alanında yer
alan mülkiyet hakkı güvencesinden yararlanabilir (Bkz. B. No: 2012/636,
15/4/2014, § 36-37).
36. Alacak hakkı, mülkiyet hakkı
kapsamında kişilerin temel haklarındandır (E.2008/58, K.2011/37, K.T.
10/2/2011). Asıl alacağa bağlı feri bir hak olan faiz alacağı da hak sahibine
maddi bir menfaat sağlaması sebebiyle ekonomik bir değer olarak Anayasa ve
AİHS'nin ortak koruma alanında yer alan mülkiyet hakkı kapsamında olup, asıl
alacağa bağlı faiz talebi de bu hakkın sağladığı güvenceden yararlanabilir.
37. Anayasa Mahkemesi, 10/2/2011
tarih ve E.2008/58, K.2011/37 sayılı kararıyla 213 sayılı Kanunu'nun 112.
maddesinin (4) numaralı fıkrada yer alan fazla veya yersiz tahsil edilen
vergilerin iadesine mahkemece karar verildikten üç ay sonra başlamak üzere
halen ödenmemesi halinde asıl borca faiz işletileceğine dair hükmü Anayasa’nın
2. ve 35. maddelerine aykırı bularak iptal etmiştir. Yasa koyucu daha sonra bu
fıkrayı, fazla veya yersiz tahsilin mükelleften kaynaklanmadığı durumlarda,
verginin tahsil tarihinden düzeltme fişinin kesildiği tarihe kadar geçen süre
için tecil faizi uygulanacak şekilde değiştirmiştir. Daha yeni tarihli olan
5510 sayılı Kanunun 89. maddesinde de yanlış veya yersiz tahsil edilen sosyal
güvenlik primlerinin hak sahiplerine kanuni faizle iade edileceğine dair hüküm
bulunmaktadır.
38. Bununla beraber gümrük
idareleri, 10/2/2011 tarihli iptal kararına rağmen iptal edilen hükümle benzer
nitelikteki 4458 sayılı Kanunu’nun 216. maddesinde yer alan hükme istinaden
fazla veya yersiz tahsil edildiği anlaşılan gümrük vergilerinin iadesinde faiz
ödememeye devam etmişler ve fazla veya yersiz tahsil edilen vergilerin iadesi
talepli davalarda vergi mahkemeleri ve Danıştay da aynı Kanun hükmüne dayanarak
iadelerin faizsiz yapılmasına karar vermeye devam etmişlerdir.
39. Anayasa Mahkemesi, yapılan bir
itiraz başvurusu sonucunda 4458 sayılı Kanunu’nun 216. maddesinde yer alan ve
somut başvuruya konu davada uygulanan hükmü, 22/5/2014 tarih, E.2013/104,
K.2014/96 sayılı kararıyla yine Anayasa’nın 2. ve 35. maddelerine aykırı
bularak iptal etmiştir. Ancak somut başvuruya konu dava, bahsedilen iptal
kararından önce kesinleşmiştir.
40. Anayasa’nın 35. maddesinde bir
temel hak olarak güvence altına alınmış olan mülkiyet hakkı kişiye başkasının
hakkına zarar vermemek ve yasaların koyduğu sınırlamalara uymak koşuluyla,
sahibi olduğu şeyi dilediği gibi kullanma, ürünlerinden yararlanma ve tasarruf
etme olanağı veren bir haktır. Anayasa’ya göre bu hakka ancak kamu yararı
nedeniyle ve kanunla sınırlama getirilebilir. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet
hakkının mutlak bir hak olmadığı ve kamu yararı amacıyla sınırlandırılabileceği
belirtilmiştir (B. No: 2013/817, 19/12/2013, §§ 28,32).
41. Anayasa’nın 35. ve 13.
maddelerinde, mülkiyet hakkına getirilecek sınırlamaların kamu yararı amacıyla
ve kanunla yapılması gerektiği hüküm altına alınmaktadır. (B. No: 2013/817,
19/12/2013, § 31). Başvurucunun mahkeme kararıyla elde ettiği alacağa faiz veya
enflasyon farkı ödenmeyerek getirilen sınırlandırmanın 4458 sayılı Kanunu’nun
216. maddesinde yer alan hükme dayanılarak gerçekleştirildiği açıktır.
42. Bahsedilen düzenleme ile elde
edilmek istenen kamu yararı, kamu için öncelikli, genel menfaatleri koruyan,
kamu hizmetlerinin sürdürülmesi için zorunlu bir durum olmayıp sadece Devlete
başkasının mülkü üzerinde sebepsiz ve karşılıksız biçimde tasarruf etme hakkını
vermektedir (AYM, E.2013/104, K.2014/96, 22/5/2014). Bununla birlikte Anayasa
Mahkemesi, bireysel başvuru incelemesinde açıkça temelden yoksun veya keyfi
olduğu anlaşılmadıkça yetkili kamu organlarının kamu yararının tespiti
konusundaki takdirine müdahale etmemektedir (B. No: 2013/817, 19/12/2013, §
36). Söz konusu hükmün kamu Hâzinesini koruma amaçlı olduğu ve devletin
giderlerini arttırmayı engellemeyi amaçladığı ve bu konuda başvurucunun da bir
şikâyeti olmadığı anlaşıldığından başvurucunun müdahale edilen mülkiyet hakkı
ile ulaşılmak istenen kamu yararı arasında adil bir denge kurulup kurulmadığı
incelenecektir.
43. Anayasa’nın 35. maddesine göre
kişilerin mülkiyetleri ancak kanunla öngörülmüş usullerle ve kamu yararı
gereği, karşılığı ödenmek suretiyle ellerinden alınabilir. Anayasa’nm 13.
maddesinde yer alan ölçülülük ilkesi gereği kişilerin mülklerinden mahrum
bırakılmaları halinde elde edilmek istenen kamu yararı ile mülkünden mahrum bırakılan
bireyin hakları arasında adil bir denge kurulması gerekmektedir (B. No:
2013/817, 19/12/2013, §37).
44. Başvurucu kendisinden fazla
veya yersiz tahsil edilen bedellere amme alacaklarına uygulanacak faizin
uygulanmasını talep etmektedir. Bahsedilen faiz oranı bazı kamu alacaklarının
tahsilinde belli koşulların gerçekleşmesi halinde ve Anayasa’mn 46.
maddesindeki düzenlemeye göre de taksitle ödenmesine karar verilen kamulaştırma
bedellerinin ödemesinde uygulanmaktadır. Bunun dışında fazla veya yersiz tahsil
edilen vergilerin iadesi gibi durumlarda amme alacaklarına uygulanan en yüksek
faiz oranının işletilmesine yönelik bir yasal dayanak veya yargı kararlarıyla
oluşmuş ve istikrar kazanmış bir uygulama bulunmamaktadır.
45. Bununla birlikte vergi adı
altında tahsil edilen ve mahkemelerce fazla veya yersiz olduğuna karar verilen
tahsilâtların iadesinde tahsilât ve iade arasında geçen sürede iade edilen
bedelin enflasyon karşısında değerinde meydana gelen aşınmayı ve bu sürede
bireylerin bu bedellerden yararlanamamaları nedeniyle meydana gelen zararlarını
telafi etmek ve gerçek karşılığını ödeyebilmek amacıyla, bu bedellere faiz veya
enflasyon farkı işletilmesi mümkündür.
46. Bir eşyanın devir tarihindeki
bedelinin daha sonra ödenmesi durumunda arada
geçen sürede enflasyon nedeni ile paranın değerinde oluşan
hissedilir aşınma ile mülkiyetin gerçek değeri azaldığı gibi bu bedelin
tasarruf veya yatırım aracı olarak getirisinden yararlanmak imkânı da
bulunmamaktadır. Bu şekilde kişiler mülkiyet haklarından mahrum edilerek
haksızlığa uğratılmaktadır (AYM,
E.2008/58,
K.2011/37, 10/2/2011).
Başvurucuların mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin
orantılı olabilmesi için ödenen tutarların enflasyonun etkilerinden
arındırılarak güncelleştirilmesi, örneğin kamulaştırma tarihi ile ödeme tarihi
arasında geçen süredeki hissedilir değer kaybını telafi edecek biçimde faiz
uygulanması gerekir. (Bkz. Scordino/İtalya (no:l), B. No: 36813/97, 29/3/2006, §
258).
47. Bu çerçevede AÎHM, Türkiye’de
kamulaştırma bedellerinin geç ödenmesi ve enflasyon sonucu bedelin değerinde
aşınma olması ile arada geçen sürede bedele faiz ödenerek durumun telafi
edilmemesi veya ödenen faizin enflasyonun oldukça altında olması sonucu tespit
edilen bedelin değerini koruyucu nitelikte olmaması nedenleriyle birçok davada
başvuranların üzerine meşru kamu yararıyla haklı gösterilemeyecek orantısız ve
aşırı bir yük bindiği ve mülkiyet haklarının ihlal edildiği sonucuna varmıştır
(Bkz. Aka/Türkiye, B. No: 19639/92, 23/12/1998, §
48-50;Akkuş/Türkiye, B.
No: 19263/92, 9/7/1997, § 2831; Yetiş/Türkiye,
B. No: 40349/05, 6/7/2010, § 57-60).
48. Devlet tarafından Ödenecek bir
bedelin enflasyon karşısındaki değer kayıplarında AİHM, ikili bir ayrıma
gitmektedir. Mahkemelerce belirlenmiş bir para alacağının ödenmemesi halinde
daha katı bir tutum sergileyerek %5’e kadar değer kayıplarını hesaplama
faktörlerindeki değişkenlerle ilgili kabul etmektedir (bkz. Arabacı/Türkiye,B. No:
65714/01, 7/3/2002). Çünkü burada ödemelerin geç yapılması, mahkeme
kararlarının icra edilmesi ile ilgili bir sorundur. Bunun yanında mahkemelerde
geçen yargılama süresindeki enflasyon nedeniyle kamulaştırma bedelinin değer
kaybında ise meydana gelen farkın tazminatın belirlenmesi yönteminden
kaynaklandığı ve bu konuda ulusal yargıcın belirli bir takdir aralığı olduğu
gerekçesiyle daha esnek yorumlamakta, bu farkın başvurucular açısından aşırı
bir yük getirip getirmediğini inceleyerek karar vermektedir. Örneğin bahsedilen
şekilde incelediği bir davada AİHM, %10,74’lük bir değer kaybının aşırı bir yük
getirmediğine karar vermiştir (bkz. Güleç
ve Armut/Türkiye, B. No:
25/969/09, 16/11/2010).
49. Nitekim AİHM, haksız olarak
tahsil edilen verginin beş yıl beş ay sonra faizsiz olarak iade edilmesini,
belli bir meblağdan yararlanma hakkı uzun süre engellenen şahsın, mali
durumunda önemli ve kesin zararlara neden olunduğu, bu durumun sürdürülmesi
gereken genel yarar ile kişi yararı arasındaki dengeyi bozduğu, şahıs üzerine
aşırı yük yüklediği gerekçesiyle mülkiyet hakkının ihlali olarak değerlendirmiş
ve mülkiyet hakkı çiğnenen şahsa faiz ödenmesi gerektiğine karar vermiştir
(Bkz., Eko-Elda
Avee/Yunanistan, B.No: 10162/02, 9/3/2006). Başka bir kararda ise AİHM,
yersiz tahsil edilen ve faiziyle iade edilen vergi nedeniyle mükellefin bu süre
içinde daha yüksek faizle borçlanmak zorunda kalmasını mülkiyet hakkının ihlali
olarak değerlendirmiştir (Bkz., Buffalo
S.r.I. in Liquidation/İtalya, B.
No: 38746/97, 22/7/2004).
50. Somut başvuruya konu davada
başvurucunun Mart 2007 ve Ocak 2008 dönemleri arasında gümrük müdürlüğüne 16
adet beyanname vererek ihtirazi kayıtla vergi ödediği ve fazla ödediğini iddia
ettiği bedellerin iadesi amacıyla açtığı davalarda Mahkemece 8/1/2008 ila
26/11/2008 tarihleri arasında verilen faizsiz olarak iade edilmesi yönündeki
kararların Danıştay 7. Dairesinin 17/11/2011 tarihli kararıyla onandığı ve aynı
Dairenin 28/9/2012 tarihli karar düzeltme başvurusunu reddeden kararıyla
kesinleştiği görülmektedir. Başvurucu, fazla veya yersiz tahsilât yapıldığı
tarihler ile açtığı davaların lehine sonuçlanması sonrasında yapılan iade
tarihleri arasında geçen sürede meydana gelen enflasyona bağlı olarak mülkünün
değerindeki aşınma nedeniyle mağdur edildiği gibi bu süre zarfında sahibi
olduğu ve kendisinden haksız olarak alındığı anlaşılan bedelleri kullanma,
tasarruf ederek veya yatırıma dönüştürerek gelirinden yararlanma imkânından da
mahrum kalarak mağdur olmuştur. Başvurucunun bir tacir olduğu dikkate
alındığında ayrıca kendisinden fazla veya yersiz olarak tahsil edilen meblağı
ticari faaliyetlerinde kullanarak gelir elde etme imkânından da bu süre
zarfında mahrum kaldığı ve bu durumun başvurucudan yapılan hatalı vergi
tahsilinin olumsuz etkisini arttıracağı söylenebilir.
51. 22/5/2014 tarihinde iptal
edilen ancak somut başvuruya konu davada uygulanan kural, kamu kurumlan ile
kişiler arasında kamu idarelerinin kamu gücüne dayalı olan yetkilerini
kullanırken hatalı işlemleri nedeniyle oluşan alacak-borç ilişkilerinin
alacaklı olan kişilerin aleyhine, kamu kurumlarının da lehine bozulmasına
sebebiyet vermektedir. Ayrıca kural, kamu kurumlarının borcunu ödemesini
geciktirmede teşvik edici olmakta ve vatandaşların Devlete olan güven duygusunu
sarsmaktadır (AYM, E.2013/104, K.2014/96, 22/5/2014).
52. Başvurunun değerlendirilmesi
neticesinde, somut başvuruya konu davada idarece vergi adıyla fazla ve yersiz
tahsil edilen ve Mahkeme kararıyla iadesine karar verilen bedellerin
ödenmesinde 4458 sayılı Kanunun 216. maddesi gereği faiz uygulanmadığı,
bahsedilen kanun maddesinin somut başvuruya konu davanın kesinleşmesinden sonra
22/5/2014 tarihinde iptal edildiği, ülkemizin ekonomik koşulları dikkate
alındığında başvurucudan fazla veya yersiz yapılan tahsilâtlarm tarihi ile
iadesi amacıyla açılan davaların başvurucu lehine sonuçlanması arasında geçen
sürede enflasyona bağlı meydana gelen değer kaybı ve başvurucunun bu süre
zarfında kendi mülkünü kullanma, tasarruf etme, yararlanma hakkından mahrum
kalması nedenleriyle mağdur olduğu, mağduriyete hatalı vergi tahakkuk ve tahsil
işlemlerinin neden olduğu, uygulamanın alacaklı-borçlu ilişkisinin alacaklı
başvurucu aleyhine ve gümrük/vergi idaresi lehine bozulmasına yol açtığı,
bahsedilen mağduriyetler dikkate alındığında, başvurucunun üzerine haklı
gösterilemeyecek şekilde orantısız ve aşırı yük bindiği ve ulaşılmak istenen
kamu yararı ile başvurucunun mülkiyet hakkı arasında kurulması gereken adil
dengenin bozulduğu sonucuna ulaşılmıştır.
53. Belirtilen nedenlerle,
başvurucunun Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına mülkiyet hakkının ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
3.
6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi Yönünden
54. Başvurucu, kendisinden fazla veya yersiz
tahsil edildiği Mahkeme kararıyla sabit olan bedellerin faizsiz iade
edilmesinin mülkiyet hakkını ihlal ettiğini ileri sürerek bilirkişi marifetiyle
tahsilat ve ödeme tarihleri arasında geçen sürede işlemiş faizin tespit
edilerek kendisine ödenmesini talep etmektedir.
55. 6216 sayılı Kanun’un "Kararlar"
kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir. "
56. Başvuru konusu olayda tespit edilen ihlal,
hatalı vergi tahsili işlemi nedeniyle başvurucudan yersiz veya fazla tahsil
edilen vergilerin iadesinde faiz veya enflasyon farkı ödenmemesinden
kaynaklandığından ve başvurucunun meydana gelen mağduriyetini tespit ederek
telafi edecek şekilde yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunduğundan, 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları gereğince ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
başvurucuya yeniden yargılama başvurusu yapma imkânı verilmesi amacıyla
dosyanın ilgili mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
57. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki
belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harçtan ve 1.500,00 TL vekâlet
ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine
karar verilmesi gerekir.
V.
HÜKÜM
Açıklanan nedenlerle;
A. Başvurunun KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Başvurucunun Anayasa’nın 35.
maddesinde güvence altına alman mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. İhlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın ilgili mahkemeye
GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminata ilişkin
taleplerinin REDDİNE,
E. Başvurucu tarafından yapılan
198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan 1.698,35 TL yargılama
giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini
takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay
içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği
tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
25/2/2015 tarihinde OY
BİRLİĞİYLE karar
verildi.
Başkana
Alparslan ALTAN
Üye
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR
Üye
Üye
Celal