Son dönemlerde Orta Karadeniz Gümrük ve Ticaret Bölge Müdürlüğü’ne bağlı gümrük idarelerinden, DAP, DAT ve DDP teslim şekline göre beyan yapan beyan sahiplerine gönderilen yazılarda; Bakanlıkları Gümrükler Genel Müdürlüğü’nün 08.10.2018 tarih ve 37680277 sayılı yazılarından bahisle “Alıcı tarafından herhangi bir sigorta beyanı yapılmayan DAP, DAT ve DDP teslim şekillerine konu ithalat beyannameleri için ilgili firmasından alıcı-satıcı arasında düzenlenmiş olan bir sigorta sözleşmesinin bulunup bulunmadığının sorulması ve ibrazının istenilmesi, böyle bir sözleşmenin bulunması halinde ise sözleşmede sigorta yükümlülüğünün satıcıya ait olduğuna dair herhangi bir madde bulunmaması durumunda sigorta yükümlülüğünün alıcıda olduğu kabul edilerek söz konusu sigorta masrafının 4458 sayılı Kanun’un 27/e maddesine göre gümrük kımetine dahil edilmesi gerekmektedir” denildiği belirtilerek beyan sahibinden gerekli incelemenin yapılmasına esas alınmak üzere sigorta sözleşmesi ya da satış sözleşmelerinin istenildiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere 4458 sayılı Gümrük Kanunu’nda ithal eşyasının kıymetinin belirlenmesiyle ilgili kurallar esas itibariyle DTÖ Kıymet Anlaşması’na (1994 GATT VII inci Maddesinin Uygulanmasına İlişkin Anlaşma) uygun olarak belirlenmiş olmakla birlikte, DTÖ Kıymet Anlaşmasının 8.2 inci Maddesinde yer alan;
(a) İthal eşyasının giriş liman ve yerine kadar yapılan nakliye giderleri,
(b) İthal eşyasının giriş liman veya mahalline kadar nakliyesi ile ilgili olarak yapılan yükleme, boşaltma ve elleçleme giderleri ve
(c) Sigorta giderlerinin
Gümrük kıymetine dahil edilmesi ya da hariç tutulması konusunda mevzutlarında gerekli düzenleme yapma hususu üye ülkelerin insiyatiflerine bırakılmıştır.
Konuya ilişkin üllkemizdeki düzenleme 4458 sayılı Gümrük Kanunu’nun 27 /(1)-e inci Maddesinde;
'28 inci maddenin (a) bendi hükmü saklı kalmak üzere, ithal eşyası için Türkiye’deki giriş liman veya yerine kadar yapılan nakliye ve sigorta giderleri ile eşyanın giriş liman veya yerine kadar nakliyesi ile ilgili olarak yapılan yükleme ve elleçleme giderleri'nin ithal eşyasının fiilen ödenen ya da ödenecek fiyatına ilave edileceği hükme bağlanmıştır.
Madde metninde, “yapılan” bir nakliye ve sigorta gideri ile nakliyesiyle ilgili “yapılan” yükleme ve elleçleme giderlerinden bahsedilmektedir.
Diğer yandan gerek DTÖ Kıymet Anlaşmasının hükümleri gerekse 4458 sayılı Kanun’da ithal eşyasının gümrük kıymetinin satış bedeli olduğu, satış bedelinin Türkiye’ye ihraç amacıyla yapılan satışta 27 ve 28 inci maddelere göre gerekli düzeltmelerinde yapıldığı fiilen ödenen veya ödenecek fiyat olduğu, fiilen ödenen veya ödenecek fiyatın ithal eşyası için alıcının satıcıya ya da satıcı yararına yaptığı veya yapması gereken ödemelerin toplamı olduğu, Kanunun 27/1-e bendinde yukarıda belirtildiği üzere giriş liman ve yerine kadar yapılan nakliye ve sigorta bedeli ile nakliyesiyle ilgili yapılan yükleme ve elleçleme giderinin fiilen ödenen veya ödenecek fiyata dahil edilmesi gerektiği hükme bağlanmıştır.
Görüleceği üzere ithal eşyasının kıymet tespitinde dikkate alınması gereken kurallar DTÖ Kıymet Anlaşması ile belirlenmiş olup her üye ülkenin ulusal mevzuatına göre belirlediği kıymet tanımı ve unsurları da Anlaşma hükümlerine uygun olmak durumundadır. Anlaşma kurallarına göre ithal eşyasının kıymetinin tespitinde fiilen yapılan ya da yapılacak giderlerin objektif esaslara göre tespit edilmek suretiyle gümrük kıymetinin belirlenmesi esas alınmıştır.
Oysa DTÖ Kıymet Anlaşmasının yürürlüğe girmesinden önce 1950 yılında taraf olduğumuz ve Brüksel kıymet kodu olarakta bilinen “Eşyanın Gümrük Kıymeti Hakkında Sözleşme” hükümlerine göre mülga 1615 sayılı Gümrük Kanunu ile ithal eşyasının kıymetinin belirlenmesinde kabul edilen normal kıymet, zaman, yer ve ticari düzey gibi unsurların dikkate alınması suretiyle tam ve serbest rekabet koşullarında oluşan emsal kıymet uygulamasına yol açan subjektif bir kıymet tanımını içermekte idi.
Üzülerek ifade etmek isterim ki, Brüksel kıymet kodu mevzuatımızdan çıkalı 24 yıl olmasına karşın bu kıymet kodunun gümrük idarelerinin kıymet kavramı konusunda genetiğini oluşturduğu, Cenevre kıymet kodu(1994 DTÖ Kıymet Anlaşması) uygulamasında Brüksel kıymet kodunun gölgesinden kurtulunamadığı anlaşılmaktadır. Ülkemizde halen uygulanmakta olan emsal sigorta ve navlun uygulaması ile emsal TÜPRAŞ fiyatları uygulaması Brüksel kıymet kodunun gümrüklerdeki tezahürü olarak karşımıza çıkmaktadır.
Diğer yandan uluslararası sözleşmeler konusunda Türk Ticaret Kanunda veya Türk Borçlar Kanunu’da özel bir düzenleme bulunmamakla birlikte, Türkiye’nin taraf olduğu ve Birleşmiş Milletlere üye ülkeler tarafından 1980 yılında Viyana’da imzalanan “Uluslararası Mal Satım Sözleşmesi Hakkında Birleşmiş Milletler Sözleşmesi” 14.04.2009 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan 5870 sayılı Kanunla onaylanmış ve 1 Ağustos 2011 yılı itibariyle yürürlüğe girmiştir.
Viyana Sözleşmesi olarakta anılan Birleşmiş Milletler Sözleşmesinin uygulandığı uluslararası ticari muamelelere ilişkin yapılacak sözleşmelerin yazılı olması zorunluluğu bulunmamakta ve hiç bir şekil şartına tabi değildir.
Anayasamıza göre uluslararası sözleşmeler Kanun hükmünde olup, idari düzenlemeler Anayasa’nın amir hükümlerine aykırı olarak düzenlemez ya da yorumlanamaz. Konuyu bu bağlamda değerlendirdiğimizde Incoterms 2010 Teslim Şekillerine atıf yapılmak suretiyle satcı ile alıcı arasında belirlenen teslim şekillerinde satıcı ile alıcı arasında yazılı bir sigorta sözleşmesi ya da satım sözleşmesi yapma zorunluluğu bulunmadığından, gümrük idarelerinin beyan sahiplerinden talep edeceği yazılı sözleşmelerin ibraz edilemediği hallerde yalınızca bu gerekçeyle emsal sigorta uygulamasına gitmesinin yasal olmayacağı değerlendirilmektedir.
Gümrükler Genel Müdürlüğü’nün yazılarında belirtilen husuların;
1. DTÖ Kıymet Anlaşması’nın 8/2 inci ve 4458 sayılı Kanun’nun 27/1-e bendi hükmüne göre yeniden değerlendirmesi,
2. DAT, DAP ve DDP teslim şekillerinde her ne kadar satıcının sigorta yapma yükümlülüğünün bulunmadığı belirtilse dahi, bu teslim şekillerinde yer alan risk devirlerine ilişkin hükümlerin dikkate alınmadan bu yargıya varıldığı, bu nedenle risk devirleri dikkate alınmak suretiyle konun yeniden değerlendirilmesi,
Gerektiği anlaşılmaktadır.
Konuyu bu bağlamda değerlendirdiğimizde;
1. DTÖ Kıymet Anlaşmasının 8/2 inci maddesinde yer alan navlun ve sigorta ile nakliyeye ilişkin yükleme ve elleçleme gideri yapılması halinde 4458 sayılı Kanun’nun 27/1-e bendi hükmüne göre kıymete dahil edilmesi gerektiği, yapılan bir gider bulunmaması halinde Anlaşma ve Kanun’nun konuya ilişkin hükümlerinde ve sistematiğinde herhangi bir ilave edilmesini gerektiren durum olmayacağı değerlendirilmektedir.
Bununla birlikte Gümrük Yönetmeliği’nin 51/9 uncu fıkrasında, ithal eşyası ile ilgili yapılan bir navlun ve sigorta ödemesi olupta navlun ve sigorta faturalarının ya da poliçelerinin ibrazının mümkün olmadığı hallerde eksik bir vergilendirmeye yol açılmamasını teminen emsal navlun ve sigortanın, gerçekten ödenen veya ödenecek fiyata dahil edilmesi gerektiği hükme bağlamış olmakla birlikte, uygulamada nakliye ya da sigorta için yapılan bir ödeme bulunmayan hallerde dahi gümrük idarelerinin cezai işlem uygulamalarından kaçınmak amacıyla beyan sahiplerince emsal navlun ve sigorta beyanı yapılması yoluna gidilmiştir. Nitekim, havayolu taşımalarında düzenlenen ara konşimentodaki navlun bedeli beyanları gümrüklerce uzun yıllar boyunca kabul edimeyerek emsal değer olarak ana konşimentodaki değerler esas alınarak beyan sahiplerine ceza uygulamması sonucu yıllardır beyan sahipleri ödemedikleri navlun bedeli için beyanda bulunmak ve fazladan vergi ödemek zorunda bırakılmıştır.
Diğer yandan Gümrük Kanunu’nun 27/1-e bendinde nakliye ile ilgili yapılan “yükleme ve elleçleme gideri” konusunda Gümrük Yönetmeliğinin 51’inci maddesinde emsal beyan konusunda bir düzenleme olmaması, Yönetmelik hükmünün ancak yapılan bir gider olup ta fatura veya poliçe ibrazının mümkün olmadığı durumlarda emsal navlun ve sigorta uygulamasının yapılması gerektiği görüşünü doğrular niteliktedir. Aksi durumda nakliye için yapılan yükleme ve elleçleme gideri için de emsal beyan uygulamasına ilişkin bir hükme yer verilmesi gerekirdi.
Bu nedenle konunun Ticaret Bakanlığı AB ve Dış Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü tarafından Dünya Gümrük Örgütü Gümrük Kıymeti Teknik Komitesi nezdinde sorulması ve bu Komite tarafından alınacak Tavsiye Kararı’na göre gerekli düzenlemelerin yapılması, bu işlem süreci tamamlana kadar gümrük idarelerinin bu konuda işlem yapmalarının durdurulması halinde hukuki açıdan hak kayıplarına ve gereksiz idari yargı sürecinin yaratacağı maliyetlerin önüne geçileceği aşikardır.
2. Incoterms 2010 tarafından DAT, DAP ve DDP teslim şekillerinde satıcı ve alıcının yükümlülükleri her bir durumda belirlenmiş olması.
Örneğin DAT teslim şeklinde, satıcının alıcıya karşı sigorta sözleşmesi yapma yükümlülüğü bulunmamaktadır. Diğer yandan satıcı eşyanın teslim edileceği terminalde taşıma arcından boşaltılıp teslimine kadar olan hasar ve risklerden sorumludur. Alıcının sorumluluğunu, malların teslim aldığı andan itibaren oluşacak hasar ve risklerden oluşmaktadır. Bu durumda DAT teslim şeklinde, risk devrine ilişkin “A5 Risk Devri”nde belirlenmiş olan satıcının hasar ve risklerden oluşan sorumluluğunun yalnızca malların teslim noktasında boşaltılması sırasında oluşan hasar ve riskleri mi kapsadığı, yoksa teslim anına kadar tüm aşamalarda oluşacak hasar ve riskleride mi kapsadığı hususunun açıklığa kavuşturulması gerekir.
DAP teslim şeklinde satıcının yükümlülüğü, malları ithal ülkesinde varma yerinde belirlenen tarihte araçtan boşaltmadan teslim edilmesine kadar olan hasar ve riskleri içermektedir. Incoterms kurallarına göre bu teslim şeklinde satıcının yine alıcıya karşı sigorta sözleşmesi yapma yükümlülüğü bulunmamaktadır. Bununla birlikte Incoterms 2010 kurallarına göre, “A5 Risk Devri” ve “ B5 Risk Devri” ‘de malların araçtan boşaltılmadan teslimine kadar olan risk ve hasar satıcıya, telimden itibaren risk ve hasar alıcıya aittir.
DDP teslim şeklinde ise satıcının malları ithalat için gümrüklenmiş olarak ve belirlenen varma yerine gelen taşıma aracında boşaltmaya hazır şekilde alıcının tasarrufuna bırakana kadar tüm hasar ve riskleri üstlenir. Malların sadece ihracı için değil, ithali için de gümrükleme işlemlerini yapmakla yükümlüdür. Bu bakımdan bu teslim şeklinde satış fiyatı belirşlenirken navlun, sigorta, yükleme ve elleçleme giderleri dahil fiyat belirlenmektedir. Bu durumda gümrüklerin bu teslim şekli için emsal sigorta uygulaması yoluna gitmesinin nedeni anlaşılamamıştır.
Bu durumda Incoterms 2010 DAT, DAP ve DDP teslim şekillerinde satıcının sigorta yapma yükümlülüğü bulunmadığı ifadesi ile satıcı ve alıcının yapması gereken “A5 ve B5 Risk Devri” nde belirtilen risk ve hasardan neyin ifade edildiğinin açıklanması gerekir. Sigorta kavramı “riskin satın alınması” karamı ile özdeşleştiğine göre satıcının riski malların teslim anına kadar yükleme ve taşıma esnasındaki oluşması olası riskleri üstlenmesi anlamına geldiği şeklinde değerlendirmek gerekir görüşündeyiz.
Bu nedenle yukarıda belirtilen teslim şekillerinde gümrük idarelerinin bu tereddütlerinin giderilmesini teminen sigorta sözleşmesinin satıcı tarafından yapılması zorunluluğu bulunmadığından ve bu teslim şekillerinde eşyanın teslimine kadar satıcı tarafından sigorta sözleşmesibulunmasa dahi hasar ve riskleri satıcıya ait olup olmadığının Milletlerlarası Ticaret Örgütüne’ne sorularak görüş alınması suretiyle açıklığa kavuşturulması gerekir.
KAYNAK: Atilla ŞAHİN, Gümrük Müşaviri, Kasım 2018, ANKARA